30 Mart 2012 Cuma

Çocukluğumun Göz Yaşları




Çocukluk altın yıllardır çünkü geçmişin ağırlığıyla ezilmemiştir. Hayata dair tecrübeler edindikçe sırtımıza binen yükler bizi belki de olmak istemediğimiz bir kalıba sokar, bir sonraki adımı atabilmek için arkamızdaki eserlere bakarız. Kiminin ardında yıkık binalar varken kiminin ardında sağlam temeller vardır. Harabe bir binayı yeniden dikebilmek sizin göstereceğiniz azime bağlıdır. Bunu yalnızca sen yapabilirsin. Kimse senin için bunu yapmaz. Temeli sağlam binaya ise katlar eklersin, zirveye ulaşmak için sürekli çalışırsın ama kimileri bu yükseklik içinde yok olup giderler, benliklerini kaybederler. Bence artık onlar kendileri değildir.

Çocukken yaşadığım birçok olayın şu anki davranışlarım üzerinde etkisi olmuş olabilir. İnsanlara olan güvensizliğim, yalnızlığı tercih etme ve melankolik düşünme eğilimimin çıkış noktasının yaşadığım çocukluk yaşantılarının ne kadar etkisi olduğunu tahmin etmem biraz güç. Güvensizliğimin nedeni en sevdiğim çocukluk arkadaşımın bana iftira atmasında aramak ne kadar mantıklı olabilir acaba? Belki de kendime açıklamaya korktuğum ya da hatırlamak istemediğim şeyler vardır. Freud ''Yaşanan travmaların tohumlarının atıldığı yer çocukluk dönemidir.'' diyor. Belki de. Ama benim kabul etmek istediğim belkide inanmak istediğim kocaman bir yalan ''Bunlar benim seçimim''  Bazı insanlar seçimlerini mutlu olmak için değil, 'en az mutsuz olacakları' şekilde seçerler. Sanırım ben onlardan biriyim. 




Çoğumuz ebebeynlerimizin gerçekleştiremediği hayallerin esareti altında yaşıyor. Onların okuyamadıkları okullara gidiyoruz, seçemedikleri işleri seçiyoruz. Hangimiz tamamiyle kendi seçimiyle yaşıyor hayatını. Daha sonra anne-babamızın yaşayamadığı çocuklarına da yaşatamadığı o hayatı çocuklarımıza yaşatabilmek için sistemin içinde sağa sola savruluyoruz.

Bir insanı var eden davranışlarda çocukluğun etkilerini inkar etmek biraz güç, ama tamamiyle de buna bağlamak oldukça zorlama bir düşünce gibi geliyor. İnsanın kendini bildikten mantıklı çıkarım yapma yetisine sahip olduğu andan itibaren yaşadığı olayların şimdiye daha çok etkisi olduğu fikri bana daha yakın geliyor. Zihnimizdeki çöplüklerin arasında endişemizin kaynağını arayıp duruyoruz. Şu anda yaşıyorum ama ne kadarım arkadamda, ne kadarım benimle birlikte bu yolda onu bilmiyorum.

Bence gün ışığının yıldızları gizlediği gibi, zihnimiz çocukluk yaşantılarımızı gizliyor olabilir. Onlar hep oradalar karanlığa gömüldüğümüz her an çıkmak için bekliyorlar. Aynaya baktığımda gülen çocukluk silüetim bana el sallarken, şimdi mutluluk sadece utopik bir hayal gibi geliyor. Taze göz yaşlarım çocukluk göz yaşlarımın izlerinden mi akıp gidiyor acaba, gerçekten bilmiyorum.

Schopenhauer şöyle diyor;

Hayat bir parça nakış işlemesine benzetilebilir.
Hayatının ilk yarısındaki herkes işlemenin ön tarafını görür, ikinci yarısında ise tersini!..
İkincisi o kadar güzel değildir, ama daha öğreticidir!..
Çünkü; İplerin birbirine nasıl bağlandığını görmemizi sağlar...



Konu: Çocukluğumuzun şimdiiki davranışlarımız üzerindeki etkisi.  08.03.2012 tarihli ders notum.





25 Mart 2012 Pazar

En sevdiğim beş Koreli

Her Çekik severin yazmaya koyulduğu top listesini benimde artık yapmam gerektiğine inanıyorum. Eksik kalamam! Listemi yaparken duygusal davranmamaya, oyunculuk performanslarını üzerinden değerlendirme yapmaya çalışacağım.


1. Jae-yeong Jeong


Evet evet yanlış görmediniz Güzel bir hatun mu beklerdiniz yoksa? Jae Yeong izlemekten en çok keyif aldığım aktör. Farklı bir enerjisi var, en kötü filmlerde bile parlamayı başarıyor. Kendine has bir sempatisi var. Her türlü karaktere bu kadar iyi bürünebilen bir Koreli oyuncu tanımıyorum. Bana göre oyunculuğunun zirvesi 'Castaway on the Moon' filmi. Gülmekten gözümden yaşlar geldiğini ve 'mutlaka bir kez daha izlenmeli' diye işaret koyduğumu hatırladığım bir film. Mutlaka izlenmesi gereken filmleri: Castaway on the Moon, Someone Special, Welcome to Dongmakgol, Going by the Book



2. Kim Ha Neul

Kim Ha Neul, zamana meydan okuyan kadın. Yaşlandıkça güzelleşiyor şarap misali. Jianna Jun ile birlikte 'hırçın kız' karakterinin en iyi oyuncularından. Çigulle bakışına hasta olduğum, 'Yaa' diyişine yandığımın.. İzlenmesi gereken filmleri: My Tudor Friend, My Girlfriend Is an Agent, Almıst Love, Blind, Too Beautiful to Lie



3. Shin Min Ah


Ve tabi ki Shin Min Ah'ı es geçmek olmaz. En sevdiğim Koreli ama performans açısından daha iyileri var. İçim kanaya kanaya seni bu sıraya koydum. Bence tartışmasız Kore'nin en güzel kadını, Min Ah son oynadığı dizi Gumiho dizisi ile anti fanlarını bile kendine hayran bıraktı. Romantik komedi dizileri arasında en muhteşem performanstı. Bir insan nasıl bu kadar sevimli olabilir? Adına sayfalarca methiyeler yazılabilir ben kısa keseyim öhöm. İzlenmesi gereken filmleri: Gumiho, A Love To kill, My Mighty Princes, The Beast and the Beauty




4.Ha Jung Woo 


Ha Jung Woo psikopat karakterleri ondan iyi oynayan bir oyuncu yok bence.  Son olarak The Client' filminde bir avukatı canlandırmış, takım elbise ilede oldukça iyi. Mimikleri, konuşması oldukça ilginç ve çekici. Bakışlarındaki hüzün içine işliyor insanın. The Chaser'da bir katile hayran etti beni.
İzlenmesi gereken filmleri: Take Off, The Chaser, Yellow Sea, The Client




 5. Gianna Jun



Ve geldik listemizin son sırasına. Hırçın kız karakterleri diyince akla gelen ilk isim. Bir çoğumuzun Kore sinemasına başlama nedeni My sassy Girl'ün güzel kızı. Öyle çok şaşaşı bir güzelliği olmasada inanılmaz bir çekiciliği var oyunculuğu tabiki muhteşem. İzlenmesi gereken filmleri: My sassy Girl, A Man Who Was Superman, Daisy, Windstruck, Il Mare





















































İçimde bir şey öldü.



Ve bedenim iradesine, hamlelerine boyun eğerken adı konamayan bir şeyin içimde öldüğünü hissediyorum. Coşkunun altında buharlaşıyor, hazzın altında yanıyor. 

Nedir, anlamıyorum. Açıklayamam. 

Ama asla içimden çıkıp gitmeyeceğini biliyorum. Böyle hissetmeme yol açtığı için onu asla affetmeyeceğim.

Tek sözcükle: Çiğ.

Ama derken haz beni, onu dünyayı yutuveriyor ve yerde, ter içinde, bereli, yaşam gücüm çekilmiş ve yüzümde salak bir sırıtılışla bırakılıyorum. 

İçimde bir şey öldü.



 Felsefenin Öldüğü Gün - Casey Maddox ( :143)