6 Nisan 2015 Pazartesi

Yırtılan notlar 1.

Bu kadar korkarken, korkunun her daim üstüne gidilerek yenileceği düşüncesi uzak geliyor. Çünkü bunu söyleyerek başladığım zamanlar biraz daha canım yandı. Ama hayat bu değil mi? Yenilirsin, tükenirsin, en kötüsü gelene kadar yaşamaya devam edersin. Bu verilen bir şans, kendini yenebilmen için, acıyı yenebilmek için ve insanları yenebilmen için.

Amaç da budur, sürekli bir çaba olduğundan, daha gayretli yaşama arzusunu ortaya çıkartan dehşet bir 'ben burdayım' deme isteği. Buna kapılmayı çok isterdim, sanırım ancak aksini söyleyebilecek sağlam düşüncelerim olsa da onları uygulayacak azmi kaybetmiş durumdayım.  Ama yine de 'ben buradayım. Burada olmanın berbat bir rahatlığı var. Bunu aşabilmeyi gerçekten istediğimden emin değilim. Benim dünyam bana fazlaca isteklerimden arınmış geliyor.

Bu benim görebildiklerimden fazlası değil elbette. Ancak ne zaman kendim için en parlak fikirleri bulup uyguladıysam bir müddet sonra, fikirlerimin bir duman gibi uçtuğunu gördüm. Evet bu kalbimin oynadığı ve benim her defasında yenik düştüğüm bir oyundan fazlası değildi.

28 Nisan 2014 Pazartesi

Beyaz Gibi..


Bu gece de kimsesizliğini doldurduğu rüzgarla gülümsüyordu.
Ruhunda ki her bir kırık parçayı birleştirdiğini hissediyordu. Kulağını seslerle değil melodilerle dolduruyordu. Ellerini açıp gülümsüyordu.

Bu gece de sığınıyordu yağmurlara.. Kilit vurduğu dilini büyük bir zevkle açıyordu.. Uzun bir zaman önce farkettiği o yalnız ağacın ucunda takılı kalan beyaz bir poşet çok hoşuna gitmişti.

''Ne hoş, biraz konuşabilir miyiz?' '

İçinde her gün öldürdüğü sukütları, katran karası siyahını bir ağaca bağlı beyaza döküyordu. Her gece biraz daha, biraz daha bağlanıyordu o ağaca.

 Kendisine benzetiyordu, bir ayağı hep maziye bağlı, diğer ayağı geleceğe.
Uçmak istercesine çırpınırken, tırtıl olduğunu unutuyordu.

Beyaz gibi...
Siyah gibi...

 Her gün gece yarısı olduğunda gidip beyaz dostuyla konuşuyordu,
her gün biraz daha bağlanıyordu o ağaca.

Seslerin kirli hışırtısından, sakinliğe geçince kulakların o sessizliği yadırgaması gibiydi,
dinleniyordu...

 Bir gece, kahvesini aldı küçük adam, kahvesinden bir yudum aldı ve başını önce göğe kaldırdı.
Rüzgar her zamankinden daha hiddetliydi..
Sonra beyazı aradı gözleri.

Kalbi yanıyordu, bir çocuk gibi ağlıyordu. Dua etti, bu rüzgar onu savursun diye.
Tırtıl olduğunu hatırladı.

O'na veda bile edememişti. Bir gece önce beyazı unutmuştu.
 Gülümsedi.
Düşündü hep, ona mı kızmıştı yoksa kelebek mi olmuştu artık?

Tekrar ağladı küçük adam, ağlamaktan korkmazdı. 
Hiç korkmazdı.






7 Aralık 2012 Cuma

Gerçek olan ne?



Her insanın iki yönü olduğunu unutmamak gerek. Kimi hüznünü göstermekten çekinmez, kimi gülüşlerinin arkasına saklar. Kimi karanlıkları göremeyecek kadar mutludur, kimi sadece mutsuzlukları görecek kadar karanlık. Tabi insan gördüğüne inanıyor. Sanal ortamlarda yazılarına bakıyoruz, gerçek hayatta gülüşlere aldanıyoruz. Hayat garip. Çok mutlu olduğunu düşündüğün insanın 'gerçek' yüzünü gerçek olmadığını düşündüğümüz ortamda görüyoruz. 

Benim başıma sıkça geliyor. Bana kalsa iç dünyamı korkmadan yazıyorum, bazılarınızın deyimiyle karamsarım, depresif ya da her ne etiketse öyle yazıyorum. Eminim hiç gülmediğimi, sürekli somurtarak gezdiğimi düşünen bir yığın insan vardır. Öyle değil işte, öyle değil. O değil de, öyle değil diyerek sürekli kendimi açıklama çabasında olduğum günler geldi aklıma. Bir süre sonra boşvermeyi öğrendim. Nasıl olsa anlamayacaklar, yani seni görene dek. 

Gün içinde arkadaşlarımla okulda ya da başka bir yerde vakit geçirdiğim insanlar ise tam tersini düşünüyorlardır eminim. Bazıları yazılarıma denk geldiklerinde oldukça şaşırıyorlar. Yine beni sadece yazılarımla tanıyanlar tanışma fırsatı yakaladığımızda 'hiç böyle beklemiyordum seni' diyorlar. Gerçek olan ne?




Hayat garip, aslında çok normal. Parçalara bölünmüş bir sen var ortada. Hangisi sensin? -Hepsi. Evet hepsi sensin, sadece kimisine gülüyorsun, kimisine ağlıyorsun. Çünkü kimi gülüşünü anlıyor, kimi göz yaşını silmekten hoşlanıyor. Her bir parçan, nabza göre şerbet veriyor.  

Gerçek olan ne peki biliyor musun? Gerçek olan, tüm benliğini birleştiren bir insanı bulabilmek. Her parçanı göstermekten zerre korkmadığın ve her parçanı yanlışta olsa seven birinin varlığını hissetmek. İşte o zaman mutsuzluklar da mutlu gelmeye başlar. Anlaşılmaktan güzel ne olabilir ki bu hayatta? Senin için, amaçsızla girilen 'gülücük' partileri, sosyalleşme adını verdiğin insanlıktan çıkaran sahte ortamların geçici 'mutluluğu' olabilir. Sahte olan bu.


 Gerçek olan ne? Bir kendine sor. gerçek olan orada.







4 Kasım 2012 Pazar

Gerçekler


Yüzüne gülen insanların gerçek yüzlerini yanlış anlaşılmalar sayesinde öğreniyorsun.
Ne büyük aptal olduğunu anlıyorsun mesela,
O giderken ya da gitmeye hazırlanırken bütün kinini kusuyor.
Duruyorsun, dinginleşiyorsun. Dinlemek zorunda kalıyorsun.
Hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını biliyorsun artık.
Gülümsüyorsun, acıyor için ama gülümsüyorsun işte. 
Farkına vardığın için hem üzülüyorsun, hem de seviniyorsun.




3 Ekim 2012 Çarşamba

Bulutlar




Küçükken balkonda uzanır bulutlara bakardım. Hepsini bir şeye benzetirdim.
Ne hayal gücüydü, ya da gerçekten benziyordu bir şeylere.
Ama şimdi benzetemiyorum hayal gücüm o kadar sınırlandı ki.
Ya da artık bulutlar gerçekten benzemiyor bir şeylere.

26 Mayıs 2012 Cumartesi

Bitecek..



Yollara sığmayan arkadaşlarım olmayacak benim, yollar bana hep büyük gelecek. Gölgemi takip edeceğim sessizce. Güldüğüm her anı kendime ihanet etmiş sayacağım, unutmayacağım hislerimin keskinliğini, göz yaşlarımın yakıcılığını. 'Ben de' cevabını vereceğim biri olmayacak. Ben seni seveceğim. Sen 'de' benden nefret edeceksin.

Hayat bir aslanın yavru ceylanla oynadığı gibi oynayacak benimle. Karşı koymayacağım sadece beni yenmesine izin vereceğim. Teslim olacağım. Ben hep dipte olacağım. Bataklıkta olacak bir ayağım, öteki ayağımı ordan çıkardığımda umutlanmayacağım. Sadece öyle yaşamaya alışacağım ben.

Gülen insanlardan tiksineceğim, bana 'umutlu ol' diyen herkesten nefret edeceğim. Ben ne halim varsa göreceğim. Beni hatırladığı için mutlu olacağım bir dostum olmayacak, telefonumun şarjı günlerce gidecek, mesaj hakları hiç bitmeyecek.

En boktan şeylere bile mutlu olamayacağım, yaşadığıma bile inandırmayacağım kendimi. Bana acıyarak bakan suratlardan tiksineceğim. Ruhum hiçbir zaman alışmayacak mutlu olduğuma, mutlu olduğumda korkacağım çünkü mutsuzluğun yakın olduğunu biliyor olacağım.

Ağlamaktan göz pınarlarım kuruyacak bir gün. Yanak kaslarım gülmeyi unutacak yadırgayacak sevinci, mutlu olmayı. Haydi yerden kalk diye umutlandırmayacağım kendimi. Artık çok iyi biliyorum 'umut en büyük kötülüktür çünkü işkenceyi uzatır.'

Kimsenin umrunda olmayacak yaşadıklarım. 'aman be ne halin varsa gör' deyip atılacağım yine bir kenara. Sadece susacağım. Dudaklarım kuruyacak konuşamamaktan, biri soru sorduğunda boğazımı temizlemem gerekecek. Siz konuşmaktan susayacaksınız, ben ise susmaktan.

Parçalara bölüneceğim ben, her ayrı benden nefret edeceksiniz. Tek tanımda toplayacaklar beni 'aptalsın' Ben kendim dahil herkese yabancılaşacağım. O kadar çok maske takacağım ki gerçek beni unutacağım.

Değişmeyeceğim ben, değişmeyi bile denemeyeceğim. Rastgele yaşayacağım. Yalanların salak sebeplerine kanacağım, irdelemeyeceğim gerçeği sadece inanacağım onlara. Ard arda seferler düzenleyeceğim hüznüme, arkamdan el sallayacak biri olmayacak. Güneş ve martılar süslemeyecek benim manzaramı.

Yaşıyor musun? diye soracaklar beni gördüklerinde cevabını gözlerimde bulacaklar. Yaşayan bir ölüden farksız olduğumu anlayacaklar. Ben kendimden bile vazgeçeceğim, sıkılmayı bile özleyeceğim. Yediğim her tokattan sonra diğer yanağımı çevireceğim, savaşmayacağım.

Zifiri karanlık olacak benim ütopyam. Sadece ben yaşayacağım orada, kapısı çalınmayacak çünkü bir kapısı olmayacak. Güzel bir güne başlayamayacağım ben, güneş benim için hiç doğmayacak, ben güneşi unutacağım o da beni unutacak. Karanlığa esir olacağım.

Başarısızlıklarla dolu bir hayatın sonunda yalnız bir köpek gibi öleceğim. Geriye baktığımda hatırlayacağım bir tek anım bile olmayacak. Ben hep önemsiz kişi olacağım. Şansız hiç gülmeyen hiç uğruna yaşayan, hayatta hiç bir başarısı olmayan bir sefil gibi yaşayacağım

Benim için karşılaşama sözcüğü hoşgeldin olmayacak, niye geldin? diye soracaklar. Kapılar açılmayacak bana, mutluluğun kapısını aralayıp kaçacağım.

Gözyaşlarımın akmasını izleyeceğim sessizce aynalarda, veda edenleri uğurlayacağım. Öldürsünler beni diye unutulacağım. Yalnız olacağım ben, hep yalnız, sadece yalnız. Kendini bile terkeden, bedenimin bana rağmen bensiz yaşayışını izleyeceğim. Sesim çıkmayana kadar bağıracağım arkasından 'gitme'.

Anılar boğacak sesimi, düşüncelerimle başbaşa her gün tükeneceğim. Mevsimler değişse de ellerim hep soğuk kalacak. Hatırladığım o elin geri dönmeyeceğimi bileceğim. Üşüyeceğim, çok üşüyeceğim ve bir gün donacağım.

Yüreğime batıyor söyleyemediklerim, susuyorum çünkü konuşursam göz yaşlarımı tutamayacağım biliyorum.
 Kendimi garipsiyorum, ben olmayan bir şeyin esiri olma korkusunun ötesinde onu yaşıyorum. 

Daha fazla acı çekmek istiyorum.
Ben kanıyorum ama ölmüyorum. 
Öldürüyorum ama kanatmıyorum.

Gün ışığı yıldızları gizlerken, gecelerde ben kaybolacağım.
Ağlayacağım, azalacağım ve gün gelecek biteceğim. 
Karanlık bir çukurun en dibinde, 
kimsenin göremeyeceği  küçük bir adam
soğuk düşlerin katili, 
azalacak..
tükenecek..
ve gün gelecek bitecek..








20 Mayıs 2012 Pazar

Boşverin...

Gene bir şeyler yazmak istedim. İçimde yine bir şeylerin yükseldiğini hissediyorum. Ama kendimi anlatmak bile zor geliyor artık. Şuraya yazacağım bir kaç cümle size yine 'aha gene bağladı hüzne osaman' dedirtecek  Ne yazayım o zaman.

Boşverin en iyisi mi? Ne ben yazayım, ne de siz okuyun.