Bu gece de kimsesizliğini doldurduğu rüzgarla gülümsüyordu.
Ruhunda ki her bir kırık parçayı birleştirdiğini hissediyordu. Kulağını seslerle değil melodilerle dolduruyordu. Ellerini açıp gülümsüyordu.
Bu gece de sığınıyordu yağmurlara.. Kilit vurduğu dilini büyük bir zevkle açıyordu.. Uzun bir zaman önce farkettiği o yalnız ağacın ucunda takılı kalan beyaz bir poşet çok hoşuna gitmişti.
''Ne hoş, biraz konuşabilir miyiz?' '
İçinde her gün öldürdüğü sukütları, katran karası siyahını bir ağaca bağlı beyaza döküyordu. Her gece biraz daha, biraz daha bağlanıyordu o ağaca.
Kendisine benzetiyordu, bir ayağı hep maziye bağlı, diğer ayağı geleceğe.
Uçmak istercesine çırpınırken, tırtıl olduğunu unutuyordu.
Beyaz gibi...
Siyah gibi...
Her gün gece yarısı olduğunda gidip beyaz dostuyla konuşuyordu,
her gün biraz daha bağlanıyordu o ağaca.
Seslerin kirli hışırtısından, sakinliğe geçince kulakların o sessizliği yadırgaması gibiydi,
dinleniyordu...
Bir gece, kahvesini aldı küçük adam, kahvesinden bir yudum aldı ve başını önce göğe kaldırdı.
Rüzgar her zamankinden daha hiddetliydi..
Sonra beyazı aradı gözleri.
Kalbi yanıyordu, bir çocuk gibi ağlıyordu. Dua etti, bu rüzgar onu savursun diye.
Tırtıl olduğunu hatırladı.
O'na veda bile edememişti. Bir gece önce beyazı unutmuştu.
Gülümsedi.
Düşündü hep, ona mı kızmıştı yoksa kelebek mi olmuştu artık?
Tekrar ağladı küçük adam, ağlamaktan korkmazdı.
Hiç korkmazdı.
Ruhunda ki her bir kırık parçayı birleştirdiğini hissediyordu. Kulağını seslerle değil melodilerle dolduruyordu. Ellerini açıp gülümsüyordu.
Bu gece de sığınıyordu yağmurlara.. Kilit vurduğu dilini büyük bir zevkle açıyordu.. Uzun bir zaman önce farkettiği o yalnız ağacın ucunda takılı kalan beyaz bir poşet çok hoşuna gitmişti.
''Ne hoş, biraz konuşabilir miyiz?' '
İçinde her gün öldürdüğü sukütları, katran karası siyahını bir ağaca bağlı beyaza döküyordu. Her gece biraz daha, biraz daha bağlanıyordu o ağaca.
Kendisine benzetiyordu, bir ayağı hep maziye bağlı, diğer ayağı geleceğe.
Uçmak istercesine çırpınırken, tırtıl olduğunu unutuyordu.
Beyaz gibi...
Siyah gibi...
Her gün gece yarısı olduğunda gidip beyaz dostuyla konuşuyordu,
her gün biraz daha bağlanıyordu o ağaca.
Seslerin kirli hışırtısından, sakinliğe geçince kulakların o sessizliği yadırgaması gibiydi,
dinleniyordu...
Bir gece, kahvesini aldı küçük adam, kahvesinden bir yudum aldı ve başını önce göğe kaldırdı.
Rüzgar her zamankinden daha hiddetliydi..
Sonra beyazı aradı gözleri.
Kalbi yanıyordu, bir çocuk gibi ağlıyordu. Dua etti, bu rüzgar onu savursun diye.
Tırtıl olduğunu hatırladı.
O'na veda bile edememişti. Bir gece önce beyazı unutmuştu.
Gülümsedi.
Düşündü hep, ona mı kızmıştı yoksa kelebek mi olmuştu artık?
Tekrar ağladı küçük adam, ağlamaktan korkmazdı.
Hiç korkmazdı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder