Kimse bilmez yüzümü. Buralar ölüm, rüzgar eksik. Matah bir hüzün, ucuz bir dert zihnimden dökülenler geceye. Geçmiyor zaman yokluğum tarif edilemez, imgeleri kazınır uykusuz gecelerin duvarlarında, zamanı çoktan tükettim.
Tek kelime dahi yazılmaz arkamdan, tek bir şarkı kâfi. Tahminen unutulmuş bir savaşta kendimleydim. Berhava ettim, tükendi bak bu öfkeli gündüzler. Evlerin karanlık odalarında asılı duruyordu gölgesiyle tavan. Nihayet bugün de bilinmeyen lisanıyla sustu günler. Ben neredeydim.
Demlediğim her çay, düşüncelerimle soğuyor, hayal kuramıyorum. Öyle dalmış, öyle fiyakalı sukut-ı hayâller. Kurtuluş bir ihtimal değil, ölüm zor yaşamak kolay değil. Ucuz bir siren sesiyle bölündü uykularım, göğe kaçan bu kaçıncı duman mavisi tutamıyorum.
Kimse görmez yüzümü, buralar ücra kuyuların sancılı ölümler kokusu. Boğuk göz altlarım, odama düşen ışıkların gölgelerine sığındım. Arta kalanlarla yaşamayı öğrendim. Ben hep ardınızda kaldım. Gördüğünüz an kaygılarım çoğaldı, sesim kırık lambaların cızırtılı seslerinde, tüm küfürleriniz yanınıza kâr kaldı, üzülmeyin.
Başlayan her yeni sayfada bastırılarak yazdığınız bir isim olmuş olabilirim, ama sonunda yorgun bir mürekkep gibi dağıtıldım. Uzun zaman önce güzel şeylerden sonra gelen yıkımları öğrendim. Sahi hanginiz daha fazla kanatmak için sarmadı yaralarımı.
Sesim bilinmez, fiyakalı hislerden beraat edildim, çok geç anladım. Unutuldum, güldünüz, kadrajım dondu paslandı hislerim, ağladım sevmediniz, güldüm istemediniz. Sustum ve kırıldım görmediniz! Tahammül etmem zor tuzaklarınıza tekrar takılmamın.
Yakışmadım bu dünyaya, nereye koysam kendimi kırıldım. Ben doğruldukça büküldüm! Yitirdim görmediniz, dokunamayacağınız yerlere saklandım. Güzel anılarımdan bir demet sundum, zaman onları da sararttı. Bir gün belki diyen cümlelerim bitti.
Belki yaralarımla oynamak hoşuma gittiğinden, düşmekten hiç korkmamıştım.
Ağlarken gülümsemek belki de en güzeliydi.
Sonra öğrendim;
bekleyene hep soğukmuş çay.